VİDEO- Babadan Dedeye, Dededen Toruna: Sur’un 50 Yıllık Kuru Yemiş Geleneği

Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Yeni Kapı Sokak’ta yarım asırdır aynı tezgahta kuru yemiş satarak geçimini sağlayan İbrahim Yalaz, hem mesleğinin hem de Sur’un eski ruhunun canlı tanığı. Dededen babaya, babadan kendisine geçen mesleği 9 yaşında devralan Yalaz, “Gözümü açtım bu meslekte, bu sokakta büyüdüm” diyerek, 50 yıllık esnaflık hikâyesini anlattı.
DİYARBAKIR ONLİNE- (RÖPORTAJ)- Diyarbakır’ın tarih kokan Sur ilçesinde, Yeni Kapı Sokak’ta kavrulan leblebinin kokusu hâlâ çocukluğunun izlerini taşıyor. O koku, 9 yaşında babasının elinden tutup tezgâhın arkasına geçen İbrahim Yalaz’ın hayatına yön vermiş. Şimdi 59 yaşında olan Yalaz, tam 50 yıldır kuru yemiş satıyor. Dededen babaya miras kalan mesleği sürdüren Yalaz, değişen zamanlara, artan maliyetlere, düşen alım gücüne rağmen “Bu iş sevmeden yapılmaz” diyor.
Sur’un eski sokaklarının yaşayan tanıklarından biri olan Yalaz, hem geçmişin samimiyetini hem de bugünün zorluklarını anlatırken, “Eskiden kırık leblebiyle çocuk sevindirirdik, şimdi insanlar 100 gram kuru yemişi hesapla alıyor” diyerek, bir dönemin esnaf kültürünü özlemle yad ediyor.
İşte o hikayenin detayı;
Öncelikle sizi tanıyalım. Kimdir İbrahim Yalaz, nerelidir, bu mesleğe nasıl başladı?
“Vallahi ben aslen Mardinliyim ama Diyarbakır doğma büyüme Hançepekliyim. Eski karakolun olduğu mahallede, Sur’un tam kalbinde doğdum büyüdüm. O zamanlar buralar bambaşkaydı. Şimdi bilen az kaldı. 9 yaşında babamın yanında bu işe başladım. Gözümü açtım, kavrulan leblebi kokusuyla büyüdüm diyebilirim. Babam da bu işi rahmetli dedemden devralmıştı. Yani üç kuşaktır kuru yemişçilik yapıyoruz”
Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz?
“Hesap et… 9 yaşında başladım, şimdi 59 oldum. Yani 50 yıldan fazla oldu. Yarım asrı geçti bu meslekle geçen ömrüm. Bu dükkânda büyüdüm, evlendim, çocuklarımı bu tezgâhın arkasında büyüttüm”
Babadan ve dededen kalan bir meslek diyorsunuz. O dönemlerle bugünü karşılaştırdığınızda neler değişti?
“O zamanın insanı da, ticareti de bambaşkaydı. Babam zamanında burada sadece kavurma leblebi, kırık leblebi ve leblebi şekeri satılırdı. Kavururduk, kapının önüne koyardık, gelen geçene ikram ederdik. Babam ceplerine doldurur, çocuklara “Alın evlat, bu da hayrımız olsun” derdi. Şimdi o samimiyet, o paylaşma duygusu azaldı. Her şey para üzerinden dönüyor artık”
Şu anda sattığınız ürün çeşitleri neler?
“Şimdi çeşit çok fazla. Eskiden üç-beş kalem üründü. Şimdi fındık, badem, kaju, Antep fıstığı, ceviz, çekirdek, karışık kuru yemiş, yer fıstığı, leblebi şekeri, soslu ürünler… Hepsi var. Tabi ithal ürün de çoğaldı. Mesela kaju yurt dışından geliyor. Türkiye’de yetişmiyor. Endonezya, Güney Afrika, Brezilya gibi ülkelerden geliyor. O yüzden fiyatlar da yükseldi”
Peki şu anda kuru yemiş fiyatları ne durumda? Vatandaşın alım gücü nasıl etkileniyor?
“Vallahi durum zor. Eskiden adam 1-2 kilo alırdı, şimdi 100 gramla yetiniyor. “Bir avuç ver” diyen çok. Alım gücü çok düştü. Mesela Antep fıstığı 1400 lirayı buldu. Kaju zaten ateş pahası. Fındık, kayısı… Hepsi yükseldi. İnsan önce evinin temel ihtiyacına bakıyor. Ekmek, yağ, süt… Kuru yemiş artık lüks oldu”
Yaz aylarında işlerde bir durgunluk oluyor mu?
“Olmaz mı? Yazın işler durur. Çünkü sıcak havada kuru yemiş fazla gitmez. İnsanlar serin şeyler ister. Ama kış gelince hareketleniriz. O zaman televizyon karşısında çerez zamanı başlar. Yalnız yazın bir de başka dert var: böceklenme. Kuru yemiş doğal olduğu için sıcağı sevmez. Biz de sürekli ilaçsız, doğal yöntemlerle korumaya çalışıyoruz”
Bu mesleğin en güzel yanı sizce nedir?
“En güzeli insanlarla iç içe olmak. Her gün farklı biriyle muhabbet edersin, dertleşirsin. Bir de eve bedava kuru yemiş gidiyor, onu da inkâr etmeyeyim (gülüyor). Çocuklar evde fıstığı, bademi bol bol yer. Şaka bir yana, bu iş sabır ister, temizlik ister. Ama helal kazançtır, bereketlidir”
Peki zor yanı ne?
“Zor yanı çok. Yazın sıcak, kışın soğuk, sürekli ayaktasın. Bir de eskisi gibi kazanç yok. Mal pahalı, müşteri zor durumda. Bir de yeni nesil bu işi yapmak istemiyor. Herkes masa başı istiyor. Ama biz alıştık. 50 yıldır bu işi severek yapıyorum. Bu meslek sevmeden yapılmaz”
Kardeşleriniz ya da çocuklarınız da bu işi yapıyor mu?
“Evet, kardeşim Halim var, o da bu işi yapıyor. Bir kardeşim Ankara’da kuru yemiş dükkânı açtı. Yani aile mesleğimiz oldu. Dedem başlatmış, babam büyütmüş, biz de yaşatıyoruz”
Bu kadar yıldır Sur’da esnaflık yapıyorsunuz. Diyarbakır ve Sur sizin için ne ifade ediyor?
“Sur, bizim evimiz. Taşıyla toprağıyla bizim hikâyemiz. Her taşında bir anım var. Bu sokaklar bizim çocukluğumuz. Eskiden sabah dükkânı açtığımızda herkes birbirine “Hayırlı işler” derdi, şimdi telefonla selamlaşıyoruz. Yine de Sur’un bir ruhu var. O ruh, insanı yaşatıyor”
Bugün gençlere, esnaf olmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
“Vallahi, sabırlı olsunlar. Helal kazançtan şaşmasınlar. Kuru yemiş işi kolay değil ama güzeldir. Bozulmaz, tarihi geçmez. Emek verince kazandırır. Yeni nesil bu işi yapsın isterim. Yeter ki dürüst olsunlar, kaliteli mal satsınlar. Çünkü müşterinin güveni her şeyden önemli”
Son olarak, 50 yıllık bu meslek hayatına dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?
“Şükür… Helal kazançla, alnımın teriyle bugüne geldim. Bu dükkân benim evim gibi. Hâlâ kapıdan içeri girince babamın sesini duyar gibi oluyorum. O yüzden burayı yaşatmak benim görevim. Ölürsem de bu mesleği sürdürsünler isterim. Çünkü bu sadece bir iş değil, bir miras”
Yeni Kapı Sokak’ta, küçük bir dükkânın içinde kavrulan leblebi kokusu, Diyarbakır’ın geçmişinden bugüne taşınan bir miras gibi. İbrahim Yalaz’ın ellerinde sadece kuru yemiş değil, bir kültür, bir yaşam biçimi de kavruluyor.