Seyda Baytemur Yazdı: Din ve Bilim İlişkisine Dair

featured

Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla “yol, hüküm, mükafat” gibi anlamlara sahiptir. Din, Allah’ın sözlü Ayetleri olan vahyini, bilim ise tabi olduğu yasaları bildirmek üzere Allah’ın evrene kodladığı sözsüz Ayetlerini anlamayı konu edinen alanlardır. Din, yaratıcının kim olduğunu ve yaratılışın niçin gerçekleştiğini açıklarken bilim, yaratılışın nasıl gerçekleştiği üzerine yoğunlaşır. Bu iki alanın bilgi elde etme metotları birbirinden tamamen farklı olmakla beraber aynı hakikatleri değişik lisan ile ifade ederler. Bu sebeple birbirlerinin rakibi ve alternatifi değil aksine tamamlayıcısı konumundadırlar. Din ve bilim ile ilgili bu tanımlamalardan sonra bizim ve coğrafyamızın bu ilişkiyi nasıl düzenlediği veya nasıl düzenlemesi gerektiği üzerinde düşünmemiz gerekir.

Din, bilimle ters düşmez. Çünkü bilimin gerçekçi olarak ifade ettiği konularda dinle tamamen ittifak etmektedir. Bu bakımdan dinimiz mutlak doğru olan bilimsel çalışmaları hiç bir zaman reddetmediği gibi aksine kabul etmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de geçen bir çok bilimsel ayetler mevcuttur ve bugün bilim de bunu teyid etmektedir.

Varlığımızın delillerini, ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara gösterece­ğiz.” (Fussilet, 41/53)

“Yer yuvarlağında yetkin bilgi sahipleri için nice âyetler vardır, kendi fizyolojik ve psikolojik yapınızda da. Hâlâ görmüyor musunuz?” (ez-Zâriyât, 51/ 20-21)

“(İnsanlar), devenin nasıl yaratıldığına, gökyüzünün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?” (el-Gâşiye 88/17-20)

“Kendi ken­dilerine, Allah’ın gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak/ gerçek olarak ve belirli bir süre için yarattığını hiç düşünmezler mi?” (Rûm, 30/8)

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zü­mer, 39/9)

“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu inkâr edenlerin zannıdır…” (Sâd, 38/ 27)

İlim, ‘aydınlık’ kokan ‘din’ kokan bir kelimedir; hakikat soluyan ve kişiyi Sırat-ı Müstakîm’e götüren bir ışık kaynağı, bir gerçekler manzumesidir. ‘Bilim’ denilen şey ise, kendisine biçilen elbise, yüklenen fonksiyon ve kazandırılan manâ ile karanlıklar, kaos ve karadelikler manzumesidir. İlim, bizde doğup büyümüş, aslını ve çekirdeğini bizden almışken, bilim, rasyonalizmiyle, pozitivizmiyle Batı’nın mahsulüdür. Bu bilim, hakikatı ve bütün hakikatlerin kaynağı mutlak hakikatı inkârla işe başlar ve hatalar, yanlışlar, ihtimaller üzerinde gide gide güya doğruya varmaya çalışır. Bilimin el yordamıyla üzerinde çalıştığı kâinat, esasen Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve iradesiyle yazdığı ve bir plân, program, ölçü ve dengeye göre tanzim ettiği eşya ve hâdiseler kitabı; gerçek ilimler ise, Allah’ın kâinattaki icraatından, kâinattaki İlâhî kanunlarla eşya ve hâdiselerin münasebetinden süzülmüş raporlardan ibarettir. Bundan başka, Allah’ın bir de Kelâm sıfatından gelen Kur’ân kitabı vardır ki, Allah (cc), bu Kitabı ile kâinatı anlatır, kâinattaki eşya ve hâdiselere ışık tutar. Kâinatı bir düzen ve ahenk içinde kuran Yaratıcı, kurduğu bu düzeni Kur’ân’la ifade eder. İnsan da, bu iki kitabın bir başka biçimde yazılmış şeklidir.

DİN VE BİLİM İLİŞKİSİNE DAİR

Dini inancı, bütün zenginliği ile yaşama ortamı sağlanmalı. Bilim özgür olmalı, hiçbir güç odağının egemenliği altında olmamalı, kendini özgürce ifade ve icra edebilmelidir. Her inancın başka bir canlıya zarar vermediği müddetçe saygınlık hakkı elzemdir. İnanç ve bilim ile ilgili değindiğiniz gerçeklik çok doğru. Dinimiz mutlak doğru olan bilimsel çalışmaları hiç bir zaman reddetmediği gibi aksine kabul etmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de geçen bir çok bilimsel ayetler mevcuttur ve bu gün bilim de bunu teyit etmektedir. Bu gün bilim tarafından doğru kabul edilen bir olgu yarın reddedilebilir ve ona zıt bir olgu kabul edilebilir. Ancak Kur’an-ı Kerim’de geçen ifadelerin hiç birisinin aksi ispat edilememektedir. Demek ki bilimsel çalışmalarımızda Kur’an-ı Kerimi kendimize kılavuz edinmeliyiz ki doğru neticelere varabilelim. Aksi takdirde Kur’an-ı Kerim’e zıt düşen hiç bir çalışma bilim tarafından geçerlilik kazanamayacaktır. Dini kaynaklara uymayan verilerin zamanla değişebileceğini düşünerek dikkatli olmak gerekir. Ancak kesinlikle dini kaynaklarla uyum içinde olan bilgileri almanın bir sakıncası olmadığı gibi, dinin de tavsiye ettiği unutulmamalıdır. Bu nedenle her bilimsel gelişmeye karşı çıkmak nasıl yanlış ise, yine her bilimsel gelişme denilen bilgileri almak da o derece yanlıştır. Bilgilerin dini kaynaklara uygunluğuna göre karar vermek en güzelidir. Dini kaynak dediğimizde Kur’an ve hadisten anlaşılanlar değil, onların kendileridir. Kur’an ve hadisten anlaşılanlar alimlerin içtihatlarıdır.

İlim ve fenler devamlı değişmekte, bugün doğru kabul edilen çok şeyin, yarın yanlış olduğu ortaya çıkmakta.. sürekli yeni nazariyeler üretilmekte ve bir ilim adamının hakikat diye takdim ettiğini bir başkası pekâlâ çürütebilmektedir. Halbuki, Kur’ân‘ın ifade ettiği hakikatler sabit, değişmez, yanılmaz ve ebedîdir… Nâzil olduğu günden bu yana tam on dört asır geçmiş olmasına rağmen, Kur’ân’da öyle bâkir ve emsâlsiz mes’eleler vardır ki, bunların hakikatına henüz ilimlerin elleri ulaşamadığı gibi, ilmî seviye de fersah fersah onların gerisinde bulunmaktadır. Pozitif ilimler, Kur’ân’ın gösterdiği ufuklara ulaşıncaya kadar, kim bilir daha kaç defa sarsılacak, kaç defa değişecektir. Beşer tarihinde kendini kabul ettirmiş nice nazariyeler vardır ki, zamanla hepsi de unutulmuş ve onların yerlerini yenileri almıştır. Bir gün gelecek, mutlaka ilim yuvalarından kapı dışarı edilecek ve bu şekilde ilimler sarsıla sarsıla Allah’ın (cc) sarsılmaz ve değişmez Kelâmı’nın ihtiva ettiği hakikatlere ulaşacaktır. Bu sebeple, sürekli sarsılan ve değişen müsbet ilimlerin arkasından, sarsıntı ve değişme nedir bilmeyen o muallâ beyanı koşturmamalı ve onu ilimlere uydurmaya çalışmamalıyız.

İslamî açıdan din ile bilim arasında herhangi bir çatışma bulunmamaktadır. Elbette ki Kur’an bir bilim kitabı değildir ancak Müslümanlara bilimi, araştırmayı, düşünmeyi teşvik etmiştir. İslam ilahiyatı din-dünya dengesini, akıl-vahiy dengesini en mutedil (ortayollu) bir şekilde kurmuştur. Sonuç olarak diyebiliriz ki; din ile bilim arasında bir zıtlık bulunmamakla beraber amaç bakımından ilişki içindedir fakat metodları ayrıdır bu açıdan bakıldığı zaman şöyle bir çıkarım en mu’tedil (ortayollu) yargı olacaktır. Dini anlamlandırır, bilim açıklar; felsefe düşündürür. Her alan kendi sistematiği içerisinde kıymetli ve değerlidir, insanlık için gereklidir ve bu güne kadar da insanlığa büyük hizmetler vermişlerdir.

Seyda Baytemur Yazdı: Din ve Bilim İlişkisine Dair

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Diyarbakır Online ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!