Yazarın kaleminden: Dicle Nehri Asya’da bir ırmak

featured

Dicle Nehri’nin 2,5 milyar yıla uzandığı rivayet edilmektedir. Dicle’yi Güneydoğu Torosları eteğinden eriyen karların vadilerden ve derelerden akarak kutsal nehri oluşturmaktadır. Dicle ilçesinden başlayan sınırı, Diyarbakır merkez, Bismil, Batman, Hasankeyf, Cizre ve Musul’dan geçer. Bağdat’ı ikiye böler, aşkın ve sevginin hazzıyla Şattülarap’ta Fırat ile olan sevgilisine koşar. Basra Körfezi’nden deryalara ve okyanuslara akar.

Kutsal kitaplara konu olmuş, Hz. Yunus peygamberin mucizesine dönüşmüş, canlıların ilk barınağı ve sığınağına bürünmüştür. Tevrat’ta Digris, İncil’de Tigris, İnsanlığın ilk çıkış yeridir. Medeneyitlerin kuruluşlarına şahittir. Bitkilerin rengine ve ahengine bir gizemdir. Köprüler, kaleler, antik kentler, surlar ve sırlar suyun etrafında dolanmış. Ordular, krallar, sultanlar buradan dünyaya egemenlik kurmuş. Bir çok kültürler oluşmuş ve sanatlar yok edilmiş bunca husumetten. Yaslara bürünmüş canlılar insanlığın barbarlığından. Dicle, vahşetin kırılma noktasıdır. Canlıların boğazı; kutsal kitabın gelmesidir uyarılan ilahi kelamdan. Doğanın sesidir, suyun asaletinden. Geçmişin yorgunluğudur, geleceğin umudu. Yaşamak güzeldir Dicle’de, aşıkların aşkına yol vermektir; sevdanın acısına. Dijle size bir yeryüzü cennetidir.

Irmak ana kaynaklarını Doğu Anadolu Bölgesi dağlarından ve dipten sızma yoluyla Hazar (Gölcük) gölünden alır. Türkiye’nin önemli akarsularındandır. Toplam uzunluğu 1900 km’ dir. Türkiye topraklarında kalan bölümün uzunluğu ise 523 km’ dir. En önemli kolları Batman ile Yanarsu, Botan, Habur, Büyük Zap ve Küçük Zap’tır. Dicle, Güneydoğu Toroslarda Maden Dağları kesiminde, Hazarbaba Dağı’nın güney tarafında, Yıldızhan yanındaki bir kaynaktan çıkar. Eskiden Hazar Gölü’nden beslenirdi. Şimdi gölle bağlantısı kesilmiştir. Kaynaktan çıktıktan sonra Maden ilçesinin önünden geçerek, Maden Çayı adını alır ve güneydoğuya doğru dar ve derin vadilerden geçip Diyarbakır şehrinin bulunduğu doğu kesimine paralel akar.Bundan sonra kuzeyden Toros Dağları yamaçlarından inen başlıcaları Diyarbakır havzasında doğan Anbarçayı, Kuruçay, Pamukçayı ve Hazroçayı, Batman ve Yanarsu ile birleşir. Güneyden ve Mardin eşiğinden inen sel yatakları Göksu ve Savur Çayı Dicle’ye katılır. Raman Dağının güney eteklerinde dar boğazlardan geçerek Botan Suyu ile birleşerek onun doğrultusunda güneye akar. Kaynağını Elazığ ve Diyarbakır’dan alarak Basra Körfezi’ne dökülen 1.900 km uzunluğundaki Dicle Nehri, Harika bir manzaraya sahip pek çok yerden geçiyor. Üzerine yapılmış onca barajdan sonra Diyarbakır‘ımıza ulaşması bile büyük bir şans. Hevsel bahçesinin içinden kıvrılarak geçişi ongözlü köprüye anlam katışı görülmeye değer. Diyarbakır’dan geçen Dicle Nehri, kış aylarının kurak geçmesi, Ilısu Barajı’nın altında kalacak olan tarihi Hasankeyf ilçesinde yapılan ‘kültürel varlık’ çalışması nedeniyle Dicle Barajı’ndan su verilmemesi nedeniyle kuruma aşamasına geldi. Ne olur bilinçlenelim. O kdar güzel bir yerin neden bakımı planı yapılmaz gerçekten aklım almıyor. Ülkemizin her yeri çok güzel Doğu ayrı bir güzel…

Ülkemizde pek çok ünlü nehir bulunuyor. Türkiye’nin en ünlü nehirleri arasında yer alan Dicle nehri, hem Türkiye’de hem de ülkemiz dışında yer alan nehirler arasında yer alıyor. Dicle nehri ile ilgili günümüzde pek çok araştırma yapılıyor. Özellikle de nehrin nereden doğup nereye doğru döküldüğü Dicle nehrinin özellikleri son yıllarda çok araştırılıyor. Dicle nehri, Orta Doğu’da yer alan en büyük ve en önemli nehirler arasında yer alır. Dicle nehrinin toplamda 4 havza ülkesi vardır. Bu ülkeler ise; Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dır. Dicle nehri, 4 ülkeye havzası olan önemli bir nehirdir. Türkiye’nin aynı zamanda en önemli akarsularından birisi de Dicle nehridir. Dicle nehri, aynı zamanda Fırat nehri ile birlikte birleşir.

Dicle nehri, Türkiye’den doğar ve diğer havza ülkelerine doğru ilerler. Dicle nehri, Basra körfezine doğru dökülür. Türkiye’de doğduktan sonra da Irak’ın Şattülarap denizinde birleşir. Daha sonra da İran’a doğru devam ederek Basra Körfezi’ne dökülür. Diyarbakır’ın Akçayurt köyü sınırları içinden başlar. Öncesinde bulunan Kara Deresi ile Aktoprak Çayının birleştiği yerden itibaren akarsu Dicle nehri olarak isim verilir. Tarihte pek çok savaşa konu olan Mezopotamya’yı ortaya çıkaran iki nehirden biri olarak bilinen Dicle nehri, Basra Körfezine doğru dökülür. Orta doğunun hayat kaynaklarından birisi olan Dicle Nehri Türkiye’nin de en önemli nehirleri arasında yer alır. Fırat nehrine göre çok daha fazla su taşır. Zengin tarımcılık imkanı da sunar. Mart ve Mayıs aylarında Dicle nehrinin taşımış olduğu su haznesi diğer aylarda olduğunun yarısı kadardır. Bu aylarda ise, çok daha az su taşır. Dicle nehri 1.900 kilometre uzunluğuna sahip olan Dünya’nın en uzun nehirleri arasında yer alır.

Dicle Mezopotamya olmuş, Mezopotamya Dicle..

Bu açıdan Dicle Mezopotamya için paha biçilmez kaynaklardandır. Her damlası bile altın değerindedir. Çünkü her damla başka bir canlıya, bitkiye ve hayata can vermektedir. Dicle’ nin hikayesi bir göç hikayesidir. Acılardan süzülmüş bir göç hikayesi. Kimi zaman bir savaş felaketi Fırat ve Dicle suyunu kanla bulandırmış, kimi zaman büyük acılarını Fırat’a fısıldamış. Ordular dayanmış kıyılarına, vahşete tanık olmuş, genç bedenleri birer birer yutmuş, büyük alt üst oluşlara sahne olmuş. Dicle can olmuş geçtiği topraklara, yüreklere serpilen su olmuş. Kavimler gelmiş, kavimler geçmiş. Kimisi suyundan, kimisi acısından payını almış. Kimi zaman susuzluk çeken topraklara, toplumlara, insanlara derman olmuş, kimi zaman delice akarak, önüne geleni götürmüş. Akmış tarih boyunca, hep akmış, her şeye rağmen akmaya devam etmiş. Dağlardan, kaynaklardan toplamış suyunu, kardan beslemiş kollarını ve koca bir coğrafyanın topraklarını. Bu nedenledir ki, en eski toplumlar Dicle kenarlarını mesken edinip, ilk uygarlık halkalarını buralardan oluşturmaya başlamışlardır. Devrimlerin anası tarım buralardan yeryüzüne dağılmış, en eski anıtsal yapılar eski çağ insanların hünerli ellerinden bu günlere ulaşmış. Bunun bir tesadüf olmadığı ortada.

Yani Dicle Mezopotamya coğrafyasının can damarıdır. Buzul çağdan çıkış döneminde insanlar için en elverişli yaşam alanları bu iki nehir arasında oluşmuş. Ve bundandır ki Mezopotamya en eski uygarlıkların ana rahmi ve ilk kök hücrenin yatağı olmuş. Bir an asırlardır var olan Dicle’ yi yok sayın ve çevresinde oluşacak manzarayı düşünün. Kuruyan nehir yatakları, çölleşen araziler, kuraklaşan dereler ve bütün olarak yavaş yavaş ölen bir coğrafya gözlerinizin önünde canlanacaktır. Kıraç ve susuz topraklar, sıcaktan bunalmış kentler ve terk edilmiş köyler. Önce kuşlar terk edecek, ağaçlar kuruyacak, su kaynakları azalacak, birçok hayvanın nesli tükenecek ve belki Dijle havzasında hayat son bulacak. Dijle aslını kaybederse, tarihin görkemli Mezopotamya’sı da zaman içerisinde yok olacak, başkalaşacaktır.
Aslında bu gün bunu yaşıyoruz. Tarihin ışıltılı coğrafyası görkemini kaybetme tehlikesi altındadır.

Dicle artık eski bir nehir değildir. Üzerlerinde yapılan barajlar nedeniyle devasa yapay göllere dönüşmüştür. Eko sistemleri yara almış, bambaşka bir yapıya dönme dönemine girilmiştir. Su kütleleri artmış, kapsam alanları düşünülmediği kadar genişlemiştir. Bu elbette insanın bakış açısına, durduğu yere ve düşünsel dünyasına bağlıdır. Doğacı düşünenler açısından baraj tabiatın katlidir. Her şeyin olduğu gibi korunması, geleceğe aktarılması, canlı, biyolojinin korunması, insan habitatların sürdürülmesi gereklidir. Ama, olaya artı değer yani kâr ve ihtiyaçların karşılanması olarak bakıldığında ise baraj ve benzeri yatırımlar bir zorunluluktur. Ben kişi olarak doğacı anlayışı savunanlardanım ve hatta ilk yüzmeyi doğadan öğrendim. Bu nedenle nehirler, dereler üzerinde baraj kurulmasını doğru bulmuyorum. Yerine daha temiz, daha geri dönüşümü mümkün olan enerji üretim modelleri tavsiyem olur. Doğayı tahrip etmeyen, tek canlıyı heba etmeyen ve eko sisteme dahil olan enerji modellerinin ortaya çıkarılmasını düşünenlerdenim. Bunun çok zor bir iş olduğunu da tahmin ediyorum. Bunca nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak teoriyle olmadığını da biliyorum. Ama doğa kâr ve konfora feda edilemeyecek kadar kutsal ve değerlidir diye düşünüyorum. Bu kadar eski, bu kadar kadim olan bu nehir ne oldu da, devasa birkaç yapay göle döndü? Önceleri coşkulu akışı ile dağların sularını, ta Basra’ ya kadar ulaşırken nehirler neden birkaç durgun göle dönüştü? Her şey enerji üretmek, sulama kanalları inşa etmek, en uzak yerde sulama olanakları yaratmak amacıyla açıklansa da, daha önemli stratejik nedenler söz konusu. Yıllardır bizzat bu dönüşüme tanık olan, sonuçları yaşayan birisi olarak Dicle’nin eski günlerini arasam da gerçeklik artık bambaşka.

Dicle için uygulamaya konulan, Kral Kızı ve Ilısu Barajıyla devasa bir alan suyun altında kalmıştır. Bu projeler sonucu Hasankeyf sulara gömülürken, binlerce hektar alan da suyun altında kalarak baraj gölleri oluşmuş, köylerden kentlere göç olağanüstü düzeye ulaşmıştır. Baraj göllerinden tünellerle taşınan su başta Eğil ve Bismil, sonraları çınar ve Mardin’in bir kısmına ulaştırılarak, sulu tarım imkanları yaratılmıştır. Yani bir taraftan doğa ve tarih yok edilmiş, bir yandan da binlerce dönümlük alanda sulu tarım için su taşınma işi gerçekleşmiştir. Bu olurken yerlerinden olan binlerce, on binlerce insan savrulmuş, göç etmiş, yeni sorunlarla boğuşmak zorunda kalarak daha da yoksullaşmıştır. Barajlar bir yandan tarihi, kültürel ve doğal alanları yok ederken, bazı yörelere ise imtiyazlı gruplara ışıltılı bir gelecek bahşetmiştir…

Toprağa hayat, canlılara can, güneşe ilham, havaya dirhemdir. Adem ile Havva’yı beslemiş; kuşların, kurtların ve kuzuların barınağıdır. İlk evler, köyler, kentler burada kurulmuş. Buğday, arpa ve ilk mercimek burada filizlenmiş. İlk ceylan ve tavşan burada avlanmış. İlk kan buralarda akmış. Vadiler, kanyonlar, dereler ve kayalar bu nehrin akışına eşlik etmiş. İlk şekiller burada çizilmiş, toprak buralarda değerlenmiş. Kayalar yontularak mağaralara burada boyut almış. İnançlar bu suyun etrafında kutsanmış. Mabedler, göğe burada yükselmiş. Peygamberler, havariler, azizler, sahabeler, evliyalar, ermişler ve dervişler buradan geçmiş batıya, güneye, kuzeye. Her renkten ve ırktan canlılar Dicle’den göçmüş; yollara, bölgelere, şehirlere ve ülkelere harmanlanmışlar.

Yazarın kaleminden: Dicle Nehri Asya’da bir ırmak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Diyarbakır Online ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!