Dijital çağda bilginin gücüyle dünyalar kurabiliriz.

featured

Dijital çağda bilginin gücüyle dünyalar kurabiliriz. Bu da her şeyden önce değer bilmeyle mümkün. Donanımlı, nitelikli, değişim ve gelişime açık bir nesil yaratmalı.

Genç nesiller geleceğimizin teminatıdır çünkü bizi geleceğe yeni nesiller taşıyacak. Peki günümüzde hortlayan cahiliye hastalığına karşı ahlaklı ve iyi bir nesil nasıl yetiştirilebilir?

Yeni nesil cep telefonları…
Yeni nesil arabalar…
Ve elbette yeni nesil gençler… Tüm dünyanın küçük bir cep telefonuna sığdığı günümüzde, farklı ülkelerde ve illerde yaşayan gençlerin pek bir farkı kalmadı. Aynı espri, aynı şarkı, aynı video… Hazır gıdalar tüketen, çikolata ve kolaya bağımlı olan, gece uyumamayı sabah kalmamayı tercih eden, sanal ortamda sosyal, gerçekte asosyal olan bir gençlik. Her istediğinin anında gerçekleşmesini isteyen, her şeyden sıkılan, günlük hayatta yapılan birçok işin anlamsız geldiği, spor yapmadığı için kilo alan, spor yapanlarında vücut yapmak, gösteriş yapmak için uğraştığı, kendini ifade etmekte zorlanan, iletişim problemi yaşayan gençler. Marka takıntısı olan, sıradan şeyleri giymekten çekinen, yokluk nedir bilmeyen, okulunda, mahallesinde fakir görmediği için fakirin halinden anlamayan, yokluk ve fakirliği önce kitaplardan sonra filmlerden gören bir gençlik. Testle tost arasına sıkışmış, sabah ne giyeceğimden başka büyük derdi olmayan bir gençlik. Minibüs ve otobüse binerse bir yaşlıya yer verince vicdanını rahatlatıp eve gelince annesini tersleyen bir gençlik. Sosyal medya artık insanların hayatlarının önemli bir kısmını kaplıyor. Haber alma, bilgi verme ya da sosyalleşme anlamında insanların ilk başvurduğu yerler buralar oluyor. Bununla birlikte, aynı zamanda sosyal medya ifade özgürlüğünün ve mücadele alanının kısıtlandığı yerlerde de önemli bir mücadele alanını oluşturuyor. Yaşanan olaylar, bu durumları nasıl etkiliyor.

Tüm bunlara rağmen özgür ve doğru bilgiye dayalı iletişimin varlık gösterdiği bir sosyal medya hepimiz açısından çok elzem. Bu türden bir medya için hem sermaye hem devlet baskınından yasal düzenlemelerle korunan bir ekosistem yaratılmalı. Bu ekosistem içinde varlık gösteren ya da yayıncılık yapan gazetelerin ve hatta yurttaşların da ifade özgürlüğünün sınırları ve temel etik ilkeler üzerine kendini gözden geçirmesi şart. Kapitalistlerin ve sermaye sahiplerinin kendi çıkarları doğrultusunda geleneksel medyaya yönelik attığı kimi adımlar vardı. Bugün de kapitalistler politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda sosyal medya sahipliğine soyunuyor. Musk’ın Twitter’ı satın almasını da böyle değerlendirebiliriz. Kapitalistler için sosyal medya sahiplikleri ne anlam ifade ediyor.

Günübirlik Gündemler

Güçlü ve zengin içerikli felsefe, bilim, sanat sayfalarımız yok. Varsa yoksa günübirlik politik gündemler. Üretimdense günlük rüzgârlara eşlik etmek kolayımıza geliyor. Takipçi sayıları on binleri bulan birkaç sayfanın varlığı da sadra şifa değil. Çoğu bilimsel formasyondan yoksun, hevesli gençlerin amatör içeriklerle hazırladığı sayfalar. Bir inanç, ideoloji ve siyasete angaje olanların da sağlıklı, bilimsel içerikler üretmesi pek mümkün görünmüyor. Dezenformasyon kaçınılmaz hale geliyor. Bu durumda sözgelimi Kürt tarihiyle ilgili gençlere önerebileceğimiz bilimsel içeriklerin olduğu bir Youtube sayfası bile bulamayabiliyoruz. Türkçe konuşan nitelikli okumayla ilişki iç açıcı değil. Fikir, felsefe, bilim sayfaları yok denecek düzeyde. Olanların da takipçi sayısı yüz bini geçmiyor. Siyaset, politika olsun ama zehirlenmeden. Sohbet muhabbetle gülüp eğlenelim ama çoraklaşmadan. Bizdeki bu ‘yok’sulluğu tek başına devletsizlikle izah edemeyiz. Marifet iltifata tabi. Kim bilir ne marifetlerimizi söndürdük. Olanları da yoz davranışlarımızla korkutup başkalarına kaptırıyoruz.

Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu günah ve isyanlarla kirleten de elbette ziyan etmiştir.” (eş-Şems, 7-10) buyrul­maktadır. Demek ki, insanı insan yapan, güzel huylarla bezenmiş olması; insanlıktan çı­karan da kötü huylara bulaşmasıdır. Allâh’ın yarattığı dünyâda O’nun nîmetleri içinde yaşarken, emir ve yasakla­rına karşı çıkmak, en karanlık ve âkıbeti korkunç bir ahmaklıktır. Îmân ve ahlâk ni­zâmına girmeyenler ve zâlimler, ilâhî intikâma dûçâr olacaklardır. Kur’ân, insanı ahlâkın en fazîletli noktasına eriştirir. Zîrâ bütün ibâdetler ve zikirler, güzel ahlâk ile kemâle erişir. Nitekim Hasan-ı Basri kendisini gıybet edene hediye göndererek teşekkür ederdi. An­dol­sun ki, si­zin için; Al­lâh’a ve âhi­ret gü­nü­ne ka­vu­şa­ca­ğı­nı uman ve Al­lâh’ı çok zik­re­den ler için Ra­sû­lul­lâh’ ta en mü­kem­mel bir ör­nek var­dır.” (el-Ah­zâb, 21) Hazret-i Peygamber Efendimiz de: “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de pek güzel kıldı.” Bunun içindir ki, insanın sırrı Muhammedî hakîkatte çözülebilir. O’nda ne kadar fâni olunabilirse, esrâr-ı ilâhî o kadar ayân olur. Nesil, ırz, nâmus ve âile teşkili, ilâhî bir nîmet olan hayat hakkının tabii neti­celeridir. Adem (as) ’dan beri bütün şerîatlerin peygamberleri, izdivâc kânu­nunun selâmeti için nikâh husûsunda büyük bir ciddiyet göstermişlerdir. Çünkü neslin muhâfazası, nikâh müessesesinin sağlamlığı ile mümkündür. Âile teşkîlâtı içinde terbiye edilmeyen, nikâhın dışında kalan nesiller; hayatı karıştırır, toplumsal huzuru temelinden yıkar, anarşiye sebep olur… Nikâhın saâdetini, fuhşun murdarlığına değişmek kadar ahmaklık ve cehâlet olamaz!.. Asil bir nesil yetiştirmek, insanlığın en ulvî bir duygusu ve saâdetidir. Çocukların terbiyesi husûsunda hadîs-i şerîfte: Hiçbir Anne-Baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33) buyrulmaktadır.
Evlâdların yetiştirilmesi husûsunda çekilen mihnet ve meşakkatler, günahların affına vesîle olur. Allâh’ın ibâdethâne olarak yarattığı bu cihanda, kulluk tezâhürlerini, mânevî haysiyetlerini, insânî şeref ve kıymetlerini kaybeden ülkelerin, cihan haritasından nasıl silindiklerini âleme ibret olmak üzere beyân eden Kur’ân-ı Kerîm, insanlara irşâd ışıkları tutmakta ve ebedî saâdetin yollarını aydınlatmaktadır. Devrin ve devranın menfîlikleri mâlûm. Âfet dolu. Eğer evlâtlarımızı; maddî ve mânevî tedbirlerle mücehhez kılarsak, onlara hayrı sevdirip şerden tiksindirebilirsek; mecbûren karşılaşacakları menfîliklerden de, Cenâb-ı Hakk’ın izniyle, sıyrılmaları mümkün olacaktır. Nitekim; Hz. Yûsuf, anne-babasından uzakta, kilitli kapılar ardında; üstelik emrinde bir köle aziyetinde olduğu hânenin hanımından çirkin bir teklifle karşılaştı. Fakat Peygamber terbiyesiyle yetişen Hz. Yusuf; Rabbinin burhânını gördü; « معَاَذ الّٰهلِ » diyerek Allâh’a sığındı ve çirkin teklifi; reddetmeyi başardı.

Ülkemizin gençliği şu anda içinde buluğumuz ekonomik, sosyal, kültürel ve politik duruma genelde ilgisiz durumdadır. İçinde bulunduğu şartları beğenmeyen ancak bu ülkenin geleceği için kişisel bir rol üstlenmeyi de istemeyen bir çoğunluğun giderek arttığını görmekteyiz. Başarıyı, mutluluğu başka bir ülkede arama isteğinin artık toplumun çoğunluğunu oluşturan gençlerin büyük bir çoğunluluğunun vizyonu haline geldiği açıktır –bunun da anlamı ülkemizin geleceğinin ipotek altına gittiğidir. Gençliğin Cumhuriyete duyduğu bağlılık ve ilgi her geçen gün azalmaktadır. Gençliği kitap okuma ve araştırma alışkanlığından alıkoyduğu gibi, onları gelecekteki meslek yaşamlarına da hazırlayamamaktadır. İşsizlik de gençliğin geleceğe güveninin önünde başka bir sorun olarak büyümektedir. Diğer yandan artan suç oranlarında işsizliğin etkisinin göz ardı edilemeyeceği açıktır. Hal böyle olunca da kendi bireysel kurtuluşlarına odaklanmış bir nesil ortaya çıkmaktadır. Gelecek kuşakları yetiştirecek olan eğitim bilimleri öğrencilerinin bile ders dışı okudukları kitapların sayısı yılda üç ya da dördü geçmemektedir. Bilgi donanımı yetersiz kişilerin de gençlere okuma alışkanlığı aşılaması, dolayısıyla bilgili ve kendine güvenen bir nesil yetiştirmesi zordur.

Çocuklarımızın gençliğe daha nitelikli adım atması, gençlerimizin daha şuurlu bir sorumluluk yüklenmesi için eğitim sistemimizin değerlerimizle güncel gelişmeler ışığında yeniden mezcedilmesi gerekmektedir. Gençliğin hayata hazırlanmasında aile, çevre ve sivil toplum kuruluşları büyük sorumluluklar üstlenmeli, değerlere ağırlık ve öncelik veren bir eğitim sistemi için herkes el ele vermelidir. Gençliği kazanamayan, geleceği kaybeder. Gençliği kurtarma savaşı, bir yerde kurtuluş savaşıdır. Kendine güvenen, aydınlık yarınları arayan, erdemli, şuurlu, bilgili, tarih bilinci ve millet aidiyeti yüksek, medeniyet değerlerine bağlı, duruşuyla yerli, bakışıyla evrensel yetişmiş gençlerle toplumu mamur, dünyayı imar edebiliriz. Akıllı telefon ve tabletler bu sürecin başlangıç noktası oldu. Yani aşağı yukarı 2000’li yılların başında doğan jenerasyon maalesef bu felaketin beraberinde gelen olumsuz yansımaları da taşıyor. Bu parlak, hareketli, rengarenk ve ‘çok uyaranlı’ dünya, bu nesle çok büyük hasar veriyor. Onları nasıl toparlarız bilmiyorum ama çalışmalara acilen başlanmalı. Bununla ilgili özel birimler olmalı. Kanunlarda değişikliklere gidilmeli. Çünkü çocuklarımız artık şu durumdalar: El motor becerilerini yitirdikleri için bilişsel olarak bu alana karşılık gelen kısımlar olması gerektiği şekilde gelişemiyor. Komut vermeye alışıklar. Komut almıyorlar. Yüz yüze iletişimde çok başarısızlar. Göz teması kuramıyorlar. Klavye başında yaptıkları espri ve eleştirileri hayatın içinde yapamıyorlar.

Aslında biz de onların güldüğü, paylaştığı şeylere gülüyor, eğleniyoruz. Tek farkımız bu espri anlayışını gerçek hayatta da eğlenmek için kullanabiliyor olmamız. Caps’ler bizi de güldürüyor, komik tweetleri retweetliyoruz… Yalnız yeni nesil için durum biraz farklı. Onlar için o espriler orada üretilip orada kalıyor. Sadece paylaşıyor, Whatsapp’ta emojiler ile tepki verip geçiyorlar. Aynı espriyi sen yapsan yüzüne garip garip bakıp “hiç komik değil” der. Ya da diyelim ki güzel muhabbetli bir ortam var ve düşük bir ihtimal olsa da ortamı sevdi. O ortamda da sanal dünyasına ait bir espri yapmayı tercih eder. Gerçek hayatta mimik, ruh ve heyecan vardır. Yeni nesilde bu olmadığı için espriyi de adabıyla yapamaz. Ne kendisi gülebilir ne ortamdaki insanlar. Bu başarızlık onları güvenli hissettikleri sanal dünyalarına daha da iter. “Orada bana gülüyorlar, beni seviyorlar” diyerek kendini sanal olarak teselli eder ve iyice içine kapanır. Çocuklarımızı, teknolojiden izole etmek yerine ona nasıl hükmedeceğini öğreterek yetiştirmeliyiz. Geleceğin cahilleri okumayan değil, nasıl öğreneceğini bilmeyen kişiler olacak.

Dijital çağda bilginin gücüyle dünyalar kurabiliriz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Diyarbakır Online ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!