Örgütlü Cehalet..
Tarım arazilerimiz…
Buğday tarlalarımız..
Arpa tarlalarımız
Mercimek tarlalarımız..
Pamuk tarlalarımız…
Mısır tarlalarımız.
Burada denetim yok.
Burada kontrol yok.
Diyarbakır / Bismil İlçesi’nde 200 dönüm tarla için, ölen 9 kişi haberini okuyunca daha önce kaydettiğim Tolstoy hikayesini hatırladım:
Tolstoy’un
“İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabında,
çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan kendi halinde
bir çiftçi olan Pahom,
daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Uzak bir yerlerde,
cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der.
“Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar,
bağlar,
bahçeler geçer.
Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi, es geçemez. Şu bağ,
bu bahçe derken
bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar,
koşar,
ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken,
Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken,
bir an yığılır yere
ve bir daha kalkamaz. Reis olanları izlemektedir.
Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:
“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz.
Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet,
kullanamayacağımız kadar eşya,
oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz
midelerimizden,
arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük…
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır.
Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…
Tüketmeye de
çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın,
eşyanın,
malın-mülkün yanında
zaman tüketir, söz tüketir…
Benlik biriktirirken benliğini tüketir…
Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın,
zeytine,
ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu
ne zaman fark edeceğiz.
Doldurabildiği bir cüzdanı olmasa da, bir evi muhabbetle,
kanaatle dolduran bir kadının, akşamları evine gelen,
ekmek getiren,
eline sağlık diyen bir erkeğin, zenginlik olduğunu
ne zaman anlayacağız?
Gören bir gözü,
tutan bir eli,
yürüyen bir ayağı satın alamayacak
ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar aslında fakiriz hepimiz.
“Dünya hayatının
bir oyun ve oynaştan ibaret olduğunu bir anlıyabilsek…..
Bütün sıkıntılar izale olacak… Yazı devam ediyor. ⇓
Bilgisizlik Cahilliği Getirir Cahillik Katliamları
Eşeğini sağlam kazığa bağla, ondan sonrasına kader dersin. Ama biz eşşeklerimizi gevşek zeminli bataklıklara, bağlarsak eşşek de durmaz, kazık da.. Cehalet, yenilmesi gereken en büyük düşmandır. Kişi bencil ise araştırmaz, edindiği bilgi ona yeter, zaten her şeyi bildiğine inanmıştır. Çevresinden öğrendiği bilgisini değerli kabul eder. Cahil diye adlandırılan kişilerin, genel bir özelliği geçmişte yaşamalarıdır, eskiden olanları, anlatılmış masalları, duyduğu ve kendince uydurduğu söylemleri ile geçekliğe karşı diretmeye çalışır. Bu kişiler, yeniliğe kapalı oldukları gibi gerçeğe uyum sağlamaya karşı olmak, farklılıklara tahammül edememek genel özellikleridir. cehalet” yönetim cehaleti, ekonomi cehaleti, yasa cehaleti, anayasa cehaleti, parlamento cehaleti, dış ve iç siyaset cehaleti, dil ve görgü cehaleti, din ve iman cehaleti, iletişim cehaleti gibi benzer, cehalet tanımları yapılmaktadır.
Cehalet, insanları güçsüz ve saldırgan yapar. Çok bildiğini ve kıt birikimleriyle her şeyin doğrusunu bildiğini sanan öğrenilmiş cehalet kurbanları, nerede patlayacağı ve kime zarar vereceği belli olmayan hatalı bilgileri, saatli bomba gibi geniş kitlelere taşıyor. Bilimin, dine karşı bir argüman olarak sunulması, insanları bilimden uzaklaştırarak cehaletlerini arttırır. Günümüzün giderek karmaşıklaşan ve hayatta kalmak için daha ince stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılan koşullarında, eğitim en değerli şeydir. Bilgi daima cehaleti yönetir. Cahilleri yönetmek, bilgiye sahip olanlar için son derece basittir. İyi bir eğitim alamamışsanız sürüye katılma ihtimaliniz yüksektir. Cehalet bazen kınanamaz, kapasite yetmez ya da imkan yoktur. Bu öyle bir şey de değil. Cahilin yine masumiyeti vardır. Bu adamlar hem cahil, hem niyetleri bozuk. Pakistan’da bir arazi anlaşmazlığı olmuş, Pakistan hükümeti şahısların arazisine “Burası ormandır” deyip fidan dikmiş. Arazinin sahipleri de, sloganlar atarak fidanları sökmüş. Şimdi, bu haberi, durumun aslını bile bile, “İşte cehaletin geldiği son nokta: ‘Dine aykırı’ dediler, fidanları söktüler. Hiçbir şey yapmasak, gerçek yine kendini ortaya atar… Belki biraz geç olur, belki o arada çok insanın canı yanmış olur ama, muhakkak olur. Tarih işte bunun tekerrüründen ibarettir. Bakın göreceksiniz, bu yürürlüğe giren yasadan ilk yararlananlar da yine o karşı çıkan tayfa olacak…
Dicle nehrinin Bismil’den geçmesi, ilçeye ayrıca değer katıyor. Bölgedeki arazi anlaşmazlıkları genellikle akraba aileler arasında meydana geliyor, Son olayın yaşandığı Şidadi ve Sarıhüseyin köylüleri arasında da akrabalık bağları var. Şidadi (Serçeler) köyü ile Sarıhüseyin mezrasının arasındaki mesafe 3, bilemediniz 4 kilometre. 9 kişinin öldürüldüğü tarla, bu iki yerleşim merkezi arasında. Alyamaç ile Taş aileleri arasındaki anlaşmazlık, 369 dönümlük tarla için başladı. mahkemelerin karar almakta gecikmesini gösteriyor. Ayaz, “Birçok vicdanlı yargıç vardır mutlaka ve onlar böyle arazi davalarını kısa sürede çözmek istiyorlardır. Ancak devletin bir sistemi var ve bunun dışına çıkamıyorlar. Nedir bu sistem? İşte gördüğümüz gibi birçok arazi davası yıllarca sürüyor. Dava bu kadar uzayınca insanlar kavga ediyor, birbirlerine düşman oluyor ve sonuçta böyle vahim olaylar meydana geliyor. Toplulaştırma yapılırken araziletin sınırları değişiyor. İnsanların 50 yıldır ekip biçtikleri toprak başkasının eline geçiyor ya da hiç bilmediği bir toprağa sahip oluyor. Bu durumda insanlar yıllardır tanıdığı, neye ihtiyacı olduğunu bildiği toprağı tercih ediyor. Husumetlerin çıktığı noktalardan biri de budur. Taş ve Akyamaç ailelerinin bireyleri arazide ağır silahlarla öldürmüşlerdi birbirlerini. Olayın ardından, “Köylüde bu kadar ağır silah neden bulunur? Devlet silahlanmayı teşvik ediyor ve bölgede bir silahlanma yarışı yaşanıyor. Devlet kimde hangi silah var biliyor ve bunları isterse bir günde toplar. Ancak bunu yapmıyor ve önüne gelene silah ruhsatı veriyor. Her evde bir silahın bulunmasının sonucu da insanların birbirini öldürmesi oluyor. Hayatını kaybeden 9 kişiden 7’sinin yaşı 27’nin altındaydı, gencecik insanlardı yani. Hiçbir toprak parçası onlardan daha kıymetli değildi. Geçmişte olup bitenler için “keşke” demek genellikle manasızdır. Ancak bir daha “keşke” dememek için şimdiden bir şey yapmalı, yapılabilmeli. Toplulaştırma çalışmalarında meydana gelen hak kayıpları ile ihtilafa neden olan arazi sorunu, bu çalışmanın doğru yürütülmediğini gösteriyor. Bismil’in verimli arazileri ve büyüyen tarım ekonomisi, çiftçiliğin dededen kalma usulle yürütülemeyeceğine ve bunun dengeleri değiştirdiğine işaret ediyor. Bölgede ağalık yıkıldı ve bunun sancıları kendisini yeni neslin davranışında, toprakla kurduğu ilişkide hissettiriyor. yaralı olarak kurtulan Ahmet Alyamaç (63), iki aile arasındaki husumetin 70 yıldır devam ettiğini defalarca dile getirdiğini söyledi. Devletin önlem alması lazım. Her yere bu meselenin böyle olacağını söylemiştik. Bu arazilerin davasının 70-80 yıl sürmesi gerekmiyor. İnsanları bu şekil mağdur etmelerine gerek yok. Tapu kadastro mahkemelerinin hepsinin sona ermesi lazım diye haykırıyor Alyamaç.
Güzel ülkemizin eğitimsiz, cahil ve önyargılar içinde debelenen ucuz “kahramanlara” ihtiyacı yok. Çünkü bunlardan fazlasıyla var. Eğitimli, bilgili, sağduyulu, önyargılarından arınmış bilge insanlara ihtiyacı ise had safhada. Hurafelerden ve biat kültüründen kurtulmak için, aklın ön planda olduğu çağdaş bir eğitime hızla geçilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın medrese ve din alimlerinin asli görevlerinden biride, iktidarlara göre tavır almadan, siyaset dışında kalarak, objektif olmasını beklemek hakkımızdır. İnsan önyargılarını destekleyenlerin söylediklerini fazla düşünmeden ve eleştirmeden kabul etme eğilimdedir. Bu özelliğimiz, bizi kendi amaçları için kullanmaya çalışanlara büyük bir kolaylık sağlıyor. Duygu ve düşüncelerdeki karamsarlıklar ve mutsuzluklar ile başa çıkamamanın nedeni, çok defa sorunları iyi analiz edememe ile ilişkilidir. Az gelişmiş ülkelerde, yatırımlar öncelikli olarak bina, arazi ve apartman dairesi gibi taşınmazlara yönelir.
Türkiye’nin en çok güneş alan toprakları, son zamanlarda barajlardan gelen su ile daha da verimli hale geldi. Bismil’de bir tarım ekonomisi oluştu. Bu yüzden ilçe merkezinde hemen hemen bütün bankaların şubesi var. Bismil, hem karayolu hem demir yoluna sahip Diyarbakır ve Batman Havaalanları’nın tam ortasında yer alıyor, iki havalimanına yarım saat uzaklıkta. Mardin Havaalanı ise 90 km uzaklıkta. Bismil’in nüfusu 120 bin civarında. Diyarbakır’ın en büyük ikinci ilçesi. Trajedinin arkasında ise sosyal medyadaki yorumlarda ezbere söylendiği gibi “cehalet” yok. Devletin kadastro çalışmalarında yaşanan hak kayıpları ve tartışmalı hale gelen araziler, yeni nesil mensuplarının arazilerini satmasıyla yıkılan ağalık sisteminin çöküş sarsıntıları, Bismil’de sulama ile büyüyen tarım ekonomisinin yarattığı rant kavgaları var. Kadastrolama çalışmasını yürüten ilgili devlet memurlarının keyfi ve menfi tutumunun da eklenmesiyle sorun çığ gibi büyümüş ve günümüze taşınmıştır. Bismil’deki bu tarım ekonomisi illegal yollardan yapılan faiz ve tefeciliğe neden oluyor. Bismil’in geniş ve verimli arazilerinin çoğu büyük ailelerin kontrolünde ve bu arazilerin çoğu hazine arazisi. Son zamanlarda bu büyük ailelerin iyi eğitim almış yeni nesil mensupları yurtdışında ve Türkiye’nin Batısına yerleştiler, arazilerinin çoğunu köylülere satmaya başladılar ya da icar yoluyla işletiyorlar. Anlaşmazlıkların çoğu da büyük arazi sahipleri ve ağaların bu arazileri elden çıkarmasıyla başladı. Önceki kurulu düzen yıkılırken, yenisinin kurulmasının sancıları bunlar. Yer hazine arazisi yapılan kavga rant kavgası evet Türkiye’nin en büyük sorunlarında biri mülkiyet evet devlet bu işte geride ama bu arazilerin hazine olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Daha önce değersizken şimdi değerli(sulama vs) paylaşılamıyor.
Niteliksiz insanlar, durumlarının farkında olmazlar ve özeleştiri nedir bilmezler. Kendilerini ve niteliklerini abartma eğilimi gösterirler. Nitelikli insanların değerini anlamaktan acizdirler. Niteliksiz insanlar, kendilerinden öylesine emindirler ki, ikna edilemezler. bilgi ile cehaletin, sağduyu ile önyargının savaşıdır. Konuşulanları ve yazılanları dinlemeden, okumadan ve anlamadan önyargılarını ve cehaletlerini ortaya koyan “insan”ların bol olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bilgi ve sağduyu ile hareket eden toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel yönden nerelerde oldukları, cehalet ve önyargılarla hareket edenlerin ise hangi “ çukurlarda” debelendiklerini görebiliyoruz.
Bilgisizlik, önyargılar ve kafalara küçük yaşlarda doldurulan dogmalar, insanları cesur, kendinden emin, rahat ve mutlu yapıyor. Bu insanlar, öylesine net ve tartışmasız “doğru”lara sahip oluyorlar ki, “misyonerler”, “düşmanlar” ve “hainler” yaratmak çok kolaylaşıyor. Bu sayede belki de kendilerini ve savundukları değerleri daha değerli, yaşamlarını daha anlamlı sanıyorlar. Kutsal din duygularının ve karanlık kimliklerin arkasına saklanarak insanlara çamur atmak, meşru görülüyor. Çamur at, izi kalsın. Cahillik, başa bela demiş eskiler. Bugün tam tersi; cahillik baş tacı. yalnız politikada değil, edebiyat, sanat, hatta âkademik yaşamda en çok aranan nitelik (üstün nitelik) cahillik. Cahil olmayana tüm yollar kapalı. Bu bir fantezi değil, bir gerçek.