Siyasal İslam öldü, yaşasın ılımlı İslam” diye çığlık atanlar, bu çığlıkları temelle sürmek için makaleler ve kitaplar yazanlar varsa da bana göre bu söz, olanı değil, olması isteneni ifade ediyor. “Siyasal İslam’ın İflası” Siyasal İslam” diye bir terim uyduranlar, bunun içini farklı zamanlarda farklı Müslüman gruplarla ve bunların örgütleri ve faaliyetleri ile dolduruyorlar.
Osmanlı’da şeriat hükümleri de olmakla birlikte, her çıkan isyanda‘’ din elden gidiyor ; motifi kullanılmıştır. Abdülhamit’te ümmeti bir tutkal olarak kullanmak istemiş fakat önce Araplar İngilizlerle işbirliği yaparak isyan etmiştir. Aynı şekilde AK Parti’nin iktidardayken yaptığı hataları siyaseten eleştirmek herkesin hakkıdır. Ancak onu “İslamcılık” ya da “Siyasal İslamcılık” kavramlarıyla mahkum etmeye çalışmak başka bir yanlışın başlangıcıdır.
Bunun nedeni Muhafazakar olanların, dini siyasete karıştırmanın en fazla dine zarar verdiğini ve sosyal sakıncalarını anlamış olmalarındandır. Toplumu kamplaştırmanın da bir sınırı var. Şimdilerde Halkın geçim derdi sorunu , siyasilerin kamplaştırma projelerinden daha öne çıktı ve toplum daha objektif düşünmek zorunda kaldı. Toplum kamplaştırmanın o kadar zararını gördü ki , bundan sonra birlik rüzgarını önlemek mümkün değildir.
Türkiye de Türk islam sentezi çok tartışıldı. Aslında bu tartışma çok yanlıştır. İki açıdan yanlıştır… Birisi kimse islam’ı tartışmaz. Tartışılan siyasi islam’dır. Dinin siyasi arenada kullanılmasıdır. İkincisi … Siyasi islam’ın hedefi ve tutkalı ümmettir, milliyetçiliğin esası ve tutkalı Türklüktür. Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı rahmetli Süleyman Demirel Muhafazakardı fakat siyasi İslamcı değildi. Laik devlet prensibini benimsemişlerdi. Çok iyi biliyoruz ki laik devlet siyasi islam düşüncesine aykırıdır.
Buna göre siyasal İslam Batı ve Batılı değerler karşısında reddiyeci, çatışmacı ve meydan okuyucu bir yapıdır. Yalnızca Batıya ve Batılı yaşam tarzına yönelik fiili saldırılar değil, Batı değerlerine, Batı egemenliğine ve Batılı yaşam tarzına tehdit olarak görülen her durum ve gelişme siyasal İslam’la ilişkilendirildi. Siyasal İslam söyleminin ve siyasal İslamcılar nitelemesinin özellikle 11 Eylül 2001 hadisesi sonrası daha da yaygın şekilde karşımıza çıktığı da bir gerçektir.
Kimi Hıristiyan ve Yahudi ülkelerin İslam’ı çirkinlik ve tehdit unsuru olarak gösteren çabaları da bir o kadar bu yangını körüklüyor. İslam’ın her ne sebeple olursa olsun bu hale getirilmesi samimi Müslümanların da başlıca sorunu olmalı. Biz, İslam’ı ve Müslümanları büyük bir kargaşaya, inanç savaşına ve çöküşe götürecek olan Siyasal İslamcılığa karşı hala alternatif bir anlayış geliştirilmediği inancındayız. Siyasal İslamcılık, Batılı veya sosyalist teorilerle değil, öncelikle İslam dünyasında ortak bir antitez ile her Müslüman ülkenin kendi kültürüne dayalı sosyal, ekonomik ve milli politikalarla durdurulabilir.
siyasal İslam’ın ideolojik anlamda adeta kurucu liderleri ve teorisyenleri olarak iki ismin ön plana çıkarıldığı dikkati çekiyor: Mısır’da Hasan el-Benna ile Hindistan coğrafyasında Ebul Ala el-Mevdudi. Gerek Hasan el-Benna gerekse Mevdudi, Müslüman dünyadaki Batı egemenliğine, Batı geleneğinin ve kültür yapısının temsil ettiği zihin yapısına ve bunlarla yakından ilişkili olarak değerlendirdikleri ahlaki çöküntüye, sosyal siyasal krize ve emperyalizme karşı mücadele etmişlerdir. Müslümanlar için kurtuluşun İslam’ın temel değerlerinde olduğunu, Tevhid, adalet, zulme karşı koyma, güzel ahlak gibi İslami değerlerin yalnızca Müslümanlar için değil tüm insanlık için bir kurtuluş umudu olacağını vurgulamışlardır. Bu isimler arasında özellikle Seyyid Kutub’un, Batının kültürel egemenliği altında oluşmuş olan toplum yapısının cahiliye toplumu olduğu, böylesi bir toplum yapısının zihnen iğfal edildiği, zulüm, kula kulluk ve ahlaksızlık ürettiği, bu zihin yapısına ve bunun üretimi olan cahiliye sistemine karşı mücadele edilmesi gerektiği şeklindeki görüş ve düşünceleriyle kendisinden sonraki birçok siyasal İslamcıyı etkilediği kabul edilir.
siyasal, ılımlı, laik vb.” diyerek farklı bir İslam’dan söz etmek güneşi bir şeylerle örtmeye kalkışmak demektir ve mümkün olmaz. Bazı Müslümanlar siyasi hayatın da İslam’a göre düzenlenmesi ve yürütülmesini ister, bunun için örgütlenir ve faaliyet gösterirlerse bunlara “siyasi Müslüman” ve bunların dinlerine de “siyasi İslam” demek doğru olmaz. Müslümanlar dinle pazarlığa girip “şu kadarı senin, şu kadarı benim” diyemezler, Müslüman “teslim olan”dır. İslam ülkelerindeki politikacıların İslami argümanları kullanmaları kimseyi yanıltmasın, Siyasi, İçtimai, ekonomik, Hukuki, Anlamda toplumun tüm şubelerine hakim olmayan bir siyasal İslam hastalıklı sakat ve oksitli bir yapı olarak müspet ve erdemli bir toplum olamaz. Siyasal İslamcı iddianızı tekrar gözden geçirin ve İslamı bir bütün olarak okumaya çalışın.
Öte yandan siyasi islam’ı her mezhep kendine göre yorumluyor. Vehhabi İslamcılığı, Selefi İslamcılığı, İrancı İslamcılık, Sufi İslamcılık gibi farklı yorumlar var. Bununla birlikte temel de siyasi İslamcılığın ,söz gelimi hukukta şerait düzenine dönmek gibi ortak hedefleri var. Ayrıca ,hepimiz çok net biliyoruz ki siyasi islam millete değil ümmete önem verir.